Türk ve Japon akademisyenler Tasavvufun köprü olmak anlayışını ele aldı

Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsünün, Kyoto Üniversitesi, Asya ve Afrika Saha Araştırmaları Enstitüsü ile ortaklaşa yürüttüğü ‘Kapsamlı Bir Tasavvuf Araştırması: Tasavvuf Düşüncesi, Edebiyat, Müzik ve Ritüeller’ başlıklı projenin 2023 bölümü, 28-29 Ağustos tarihlerindeki bilimsel programlarla tamamlandı. Sempozyumun açılış konuşmasını gerçekleştiren Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut, sema ritüeli hakkında bilgi verdi. Sema, bedenin sembolik dönüşlerini, ruhun yükselişini ve manevi gelişimini temsil eder diyen Sargut, semanın insanın manevi yetkinlik yolculuğunu sembolize ettiğini söyledi. Projenin Japonya ayağına ilişkin bilgi veren Kyoto Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Yasushi Tonaga ise “Merkezimiz, Japonya’da Sufi Araştırmaları için kurulan ilk merkez oldu. Türkiye, mistik felsefe ve pratiklerini Osmanlı’dan bu yana gözlemleyebildiğimiz bir örnek olarak öne çıkıyor. Bu nedenle araştırmamız için Üsküdar Üniversitesi ile iş birliği yapmak istedik.” açıklamasını yaptı. Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Koçak ise konuşmasında “Bu toplantıları önemsiyorum. Bu konuda daha çok çalışılması ve insanlığa sunulması gerektiğini düşünüyorum. Üsküdar Üniversitesi ile Kyoto Üniversitesi’nin bu öncülüğünün daha güzel hizmetlere vesile olacağını umuyorum.” diyerek proje hakkındaki memnuniyetini dile getirdi.

Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsünün, Kyoto Üniversitesi, Asya ve Afrika Saha Araştırmaları Enstitüsü ile ortaklaşa yürüttüğü ve 6 yıl sürecek proje kapsamında, sema’ ritüelinin mistik anlamı ve musikiyle kesişen yönlerinin ele alındığı sempozyum düzenlendi. 

 

Cemalnur Sargut: “Sema’, insanın yetkinlik yolculuğunu sembolize eder”

Nermin Tarhan Konferans Salonunda gerçekleştirilen sempozyumun açılış konuşmasını yapan Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut ‘Sema ritüelinin’ temel amacının insanın nefsinin aşırı istek ve arzularını bir kenara bırakarak Allah’a adanmayı ve O’nun kelamını içselleştirmek olduğunu söyledi. 

Semanın yalnızca fiziksel bir ritüel olmanın ötesinde, aynı zamanda manevi bir yolculuğun ve derin içsel dönüşümün sembolü olarak öne çıktığını vurgulayan Sargut, “Sema saf niyetin ifadesi olarak değerlendirilirken, insanın Allah’a yaklaşma arzusu da bu ritüelin merkezindedir. Sema, bedenin sembolik dönüşlerini, ruhun yükselişini ve manevi gelişimini temsil eder. Aynı zamanda insanın içsel olgunlaşmasını sembolize eder. Gönül coşkusu manevi zenginlikler yalnızca musiki ve sema birleştiğinde dışa yansır. Bir İnsanı yaratanına döndürmeyen bir musiki ile dönme sema olamaz, sema ruhtan kaynaklanmalıdır, cesetten değil. Sema duymak işitmek anlamına gelir. Allah’ın yüce kitabı Kur’an-ı Kerim oku diye başlar. Oku diye başlayan bir kitabı anlamak için dinlemek gerekir. Hakikat kulaktan girer ve gönülde yerleşir. Semanın sağdan sola kalbin etrafında çark atıp dönerek Allah’ın sonsuzluğuna teslim oluşunu anlatan bir ibadet olduğunu unutmamak gerekir, bir gösteri değil; ibadet. Sema Kâbe’nin etrafında tavaf ile aynı sembolizmi taşır. Hacılar gönül makamında olan Kâbe’nin etrafında döner. Semada, insan kendi gönlü etrafında dönerek kötü huylarından arınır. Niyet ruhen yükselmek ve Allah’a giden yolda mesafe kat edebilmektir. O gönül Allah’ın nurunun makamıdır. Âyetin manası üzere ‘Allah yerlerin ve göklerin nurudur’” şeklinde konuştu. 

 

Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç: “Sema ritüeli, hak kelâmının bedenle ifadesidir”

Sempozyum açılış konuşmalarında söz alan Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Öğr. Üyesi ve IRCICA (İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi) Genel Direktörü Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç ise konuşmasında sema ritüelinin taşıdığı öneme dikkat çekti. Kılıç, geleneksel Türk kültürünün önemli bir unsuru olarak bilinen semanın derin anlamlarının olduğunu kaydetti. Sema ritüelinin ruhu manasında saklıdır. Tasavvufta gaye Allah’ı tanımaktır, bilmektir. 

Türk halk kültüründe de semanın derin izler taşıdığına dikkat çeken Prof. Dr. Kılıç, “Sema sadece tasavvuf dünyasına özgü değil, aynı zamanda Türk halkının kalpten kalbe giden yolculuğunu simgeler. ‘Sen benimsin, ben seninim’ diyenlerin Allah ile yakın irtibatı sürdürdüklerini ifade etti. Bu anlayış sadece bir ifade biçimi değil, bir yaşam tarzını da temsil eder.” dedi.

Sema ritüelini hak kelamının yapıldığı yer olarak tanımlayan Kılıç, “Bu özel ritüel kulaktan kulağa aktarılmasıyla sema adını aldı. Sema, sadece bir dini ritüel olarak görülmemeli. Aynı zamanda Hak sohbetinin yapıldığı her mekânda semanın varlığını hissetmek mümkündür. Hak sohbetinin olduğu mekânlar kendiliğinden sema mekânlarıdır. Bir kâmilin sohbet meclisine de sema meclisi denilir. Kalpten kalbe yol vardır” ifadelerini kullandı. 

 

Prof. Dr. Yasushi Tonaga: “Mistik musiki ve edebiyat alanındaki araştırmalar Japonya’da sınırlıydı”

Konuşmacılar arasında yer alan Kyoto Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Yasushi Tonaga, 2021 yılında Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü ve Kerim Vakfı’nın desteğiyle başlatılan projenin Japonya’daki çalışmalarına ilişkin bilgi verdi. Tonaga, “Merkezimiz, 2016 yılında Kerim Vakfının desteğiyle kuruldu ve Japonya’da Sufi Araştırmaları için kurulan ilk merkez oldu. Bugüne kadar 4 İngilizce ve 1 Japonca kitap yayınladık. Tasavvuf musikisi ve edebiyatı alanındaki araştırmalar Japonya’da şimdiye kadar oldukça sınırlıydı. Türkiye, İslâm felsefesi ve pratiklerini Osmanlı’dan bu yana gözlemleyebildiğimiz örnek bir ülke olarak öne çıkıyor. Bu nedenle araştırmamız için Türkiye’yi seçtik ve Üsküdar Üniversitesi ile iş birliği yapmak istedik. Zikir ve sema ritüelleri, araştırmamızda antropolojik açıdan incelendi. Müzik ve şiirler ise edebi ve manevi açılardan değerlendirildi.” şeklinde konuştu.

 

Prof. Dr. Hikmet Koçak: “Bu projenin daha güzel hizmetlere vesile olacağını umuyorum”

Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Koçak ise konuşmasına, “Türkiye’de az sayıda olan tematik Enstitülerden birisi olarak bir Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsünün üniversitemizde bulunmasından ve bu enstitü sayesinde Japonya’da bulunan Kyoto üniversiteyle birlikte 6 yıllık bir çalışma planlanmasından memnuniyet duyuyorum.” diyerek başladı.

Bütün insanlığa ışık tutacak bir proje olarak başlayan çalışmaların aynı şekilde devam etmesini umduğunu ifade eden Koçak, “Nasıl ki teknolojik gelişmeler insanın dünyevi ihtiyaçlarına bakıyor, diğer bir ihtiyaç da vicdanına ve kalbine bakıyor. O yüzden bu toplantıları önemsiyorum. Bu konuda daha çok çalışılması ve insanlığa veri sunulması gerektiğini düşünüyorum. Üsküdar Üniversitesi ile Kyoto Üniversitesinin bu öncülüğünün daha güzel hizmetlere vesile olacağını umuyorum.” İfadelerini kullandı. 

 

Prof. Dr. Kenan Gürsoy: “İnsanı anlamaya gayret eden hiçbir faaliyet, ihmal edilesi değildir”

Açılış konuşmalarının ardından programın ilk oturumu Cenan Vakfı Mütevelli Heyeti ve Yönetim Kurulu Başkanı Vatikan eski Büyükelçisi Prof. Dr. Kenan Gürsoy’un yönettiği oturumla başladı. Projeye ilişkin açıklama yapan Gürsoy, “Bu konuda araştırmalar yapılmasının önemli olduğunu düşünüyorum. İnsan için olan, insana insan olmak bakımından hizmet eden, ona kültürünü tanıtan ve içindeki insanı anlamamıza gayret eden hiçbir faaliyet, batı veya doğu fark etmeksizin, ihmal edilesi değildir. Bizim medeniyetimizin çok önemli bir ögesi olarak tasavvuf düşüncesi tam da insanı konu alır.” dedi.

Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsünden Yüksek Lisans Öğrencisi Petek Kutucuoğlu’nun ‘Ahmed Avni Konuk’un Mesnevi Şerhi ve İstidat Kavramı’ konulu sunumunun ardından, Öğr. Üyesi Prof. Dr. Reşat Öngören, ‘Mevlâna Celaleddin Rumi’de Tasavvuf Düşüncesinin Boyutları’ başlıklı sunumunda, Mevlana’nın bir meseleyi en karmaşık durumdan en sade ve basit şekilde aşama aşama nasıl açıkladığını, eserleri halkın el kitabıdır ve Allah insan ilişkisi bağlamında tasavvuf düşüncesinin boyutlarını nasıl ortaya koyduğunu anlattı. “Gerçekte varlık tekdir. Çokluk teferruattadır. Allah’ın her yeri kuşatmış olduğu manası ayetle ifade edilmiştir. Allah bu anlamda kuluyla daima beraberdir. Allah bir ve her yerdedir, ancak tecellileri farklı farklıdır.” şeklinde konuştu.  

Türk ve Japon akademisyenler tasavvuf anlayışını ele aldı

Panelin devamında Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Emine Yeniterzi, ‘Türk Tasavvuf Edebiyatında Mevlâna Celaleddin Rumi’nin Etkisi: Mesnevi’den Hikâyeler’; Kyoto Üniversitesi Doktora öğrencisi Azusa Fujimoto, “Mevlâna’nın Batılı Yorumlarına Yoğunlaşarak Türkiye’de Yeni Mânevî Arayışlar ve Tasavvuf”; Kyoto Üniversitesi Kenan Rifai Tasavvuf Araştırmaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Yasushi Tonaga, “Budizmde Edebiyat, Müzik, Sanatları ve Ritüeller”; Kyoto Üniversitesi araştırmacılarından Dr. Manami Suzuki, “Mevleviyyede Ney”; Prof. Dr. V. Emre Ömürlü, ‘Mevlevî Ayinlerinde Mevlevî Mukabeleleri ve Bazı Tarikatlarda İcra Edilme Biçimleri’; Dr. Öğr. Üyesi Dilek Güldütuna, ‘Sema’ Ayini ve Seyrü Sülûk”; Tokyo’daki Sophia Üniversitesinden Prof. Dr. Masayuki Akahori “Tasavvufun Antropolojisini Değerlendirmek: Değişen Bakış Açıları” ve Dr. Öğr. Üyesi F. Cangüzel Güner Zülfikar, ‘Mevlevîhâneler: Medenî ve Medenîleştiren Mekânlar’ konularındaki sunumlarını gerçekleştirdi. 

Konferans ‘Kapsamlı Bir Tasavvuf Anlayışına Doğru’ konulu, Dr. Öğr. Üyesi F. Cangüzel Güner Zülfikar’ın yönettiği genel tartışma ile sona erdi.

 

Kadimden Geleceğe Doğu Batı Köprüsü…

Öte yandan Üsküdar Üniversitesi Fuat Sezgin Konferans Salonunda “Kadimden Geleceğe Doğu Batı Köprüsü Projesi” İstanbul buluşması etkinliği gerçekleştirildi.

Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü proje kapsamında Almanya’dan da 22 katılımcıyla bir araya geldi.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*